Стаття про Україну Ридвана Нафіза в журналі “Хаят” за 3 лютого 1927 року
Стаття османською про Україну з журналу Хаят (Життя) за 3 лютого 1927 року. Її написав Ридван Нафіз, депутат трьох скликань турецького парламенту. Це перша частина з триптиху, яка називається “Україна”. Наступна “Українці” вийшла за тиждень – 10 лютого, а третя “Тарас Шевченко” – ще через тиждень, 17 лютого.
За рік у 1928 році в Туреччині пройшла реформа абетки, країна перейшла з арабського алфавіту на латинський. Мова статей максимально наближена до сучасної турецької, складнощі викликає лише абетка. Тому статтю я не перекладала, лише записала латинкою. Оригінали цитат, які автор використав у статті, я винесла виносками з тексту.
Rıdvan Nafiz – Ankara: Mehmed Emin (Erişirgil) , 3 Şubat 1927.
Hayat Mecmuası
cilt: I, sayı: 10, sayfa: 189-192
I
Ukrayna
Şarkî Avrupa’yı – şimal sahilleri boyunca uzanan dar tundra mıntıkası hariç bırakılırsa, iki vâsi mıntıkaya ayırmak mümkündür: orman ve istep. Kief, Tula, Nijni Novgorod ve Kazan’ın cenubundan geçmek üzere Karpatlar’dan Urallar’a çekilecek hat takribi olarak bu iki mıntıkanın müşterek hududunu gösterir. Orman mıntıkası hattın şimalinde ve istep mıntıkası cenubundadır.
Turgenef ormanlardan isteplere girişi şöyle tasvir eder:
❝ İleriye! İşte istep başlıyor! Ovanın ortasında mezrû’ tepeciklerin teşkil etdikleri dalgalar ovayı arızalandırır, otlarla mefrûş alçak mahaller fasılaları yeşillendirir, uzakda birkaç beyaz kap görünür, mecrâsı yer yer sedler ile kesilmiş ir küçük ırmak, latif kıvrımlarla kıvrımlarla uzanır, uzak bir tarlada muhteriz dolaşan birkaç toy nazara çarpar, birgölcükde eski bir şatonun akisleri seyr edilir ve siz da’ima ilerlersiniz… Nihayet işte istep!.. Hakiki, geniş, nihayetsiz istep!..[1]
İstepler üç kısımdır: siyah istepler, kır istepler, beyaz istepler… Siyah istepler 300-400 kilometre genişliğinde ve Karpatlar’la Urallar arasında 2000 kilometre tülündedir. Bu isteplerin sathında yavaş yavaş ürüyen nebâtâtın asırlardan beri birbiri üzerine yağlamasıyla meydana gelen bir buçuk – iki metre kalınlığında siyahımtırak bir tabaka mevcutdur. Ruslar bu tabakaya siyahımtırak man’asında “çernozyom” diyorlar. 3/4 ya da 4/5 nisbetinde kumla amonyak, sod, potas, hâmız-ı fosfor ve mevârid uzviyye gibi her türlü bereket unsurlularını ihtiva eden u toprakda muhtelif hububat ve sına’î nebâhât gübresiz olarak yetişir. Bu sahada çiftçiler üç sene birbirini müte’akib mahsul aldıktan sonra tarlaları altı sene istirahate terk ederler. Bunun içün mezrû araziyenin yanında ekseriya gayr-ı mezrû araziye tesadüf edilir.

Zira’at istepleri adını da verebileceğimiz siyah isteplerin cenubunda Karadeniz’e kadar imtidad eden kır istepler bulunmaktadır. Burası da sulanır, gübrelenir ve ihtimama mezhur olursa zira’ate müsa’itdir. Fakat kır istepler her şeyden evvel koyunve yarı vahşi at sürüleri yetiştiren bir mecr’a memleketidir.
Siyah isteplerin garbında büyük Pinsk bataklığı ve cenub şarkısında bir çöl manzarası arz eden tozlu ve beyaz istepler bulunuyor.
İstep mıntıkasının yazları çok sıcak ve kışları sürekli ve çok soğuk olur, fakat bahar, isteplere süslü bir gelin gibi gelir: toprak pek bir renkli çiçeklerle minelenen zümürüddin bir kâliçe ile örtülür, kuşlar parlak mavi götde sürülerle üçüşürlar veya gümüşden birer şerit gibi kıvrıla kıvrıla akan nehirlerin kıyılarında sevinçle çırpınırlar; turganların tepelerinde büyük kartallar görünür, çiçeklerin üzerinde kelebekler çiçek yaprakları gibi dolaşırlar; Dinyeper’in feyezân günler ne de kayıp olan adacıklar sular çekildikden sonra yeniden meydana çıkar; ve nehirlerin yüzünde renkler beni hiçbir ressam fırçasının tesbit edemeyeceği tulû ve gurûb levhaları seyr edilir; kuş cıvıltıları, arıların böceklerin vızıltılarına karışır ve bu ısrarlı musiki bütün istepi sarar; akşam ağır ağır yayılırken bu konser durur ve hafif serin bir rûzgârın okşamaları ile ürperen istep semanın tatlı laciverdisi içinde pırlantalar gibi titreşen yıldızların altında derin ve rahat bir uykuya dalar. Hulâseten baharda istep; renk, ziya ve musiki diyarıdır.

Gogol “Tarar Bulba”sında istepte bir bahar gününün çok canlı bir tasvirini yapıyor:
❝ Bulutsuz bir gökde yükselen güneş sıcak ve diriltici ışığını istep üzerine döğüyordu. Bütün yer yüzü bin bir renkle bize net yaldızlı bir yeşillik deryasını andırıyordu. Yüksek otların ince ve kuru sapları arasında peygamber çiçekleri, yığınları mavi, kırmızı, mor renklerin bütün … yapılmış bulunuyor, katırtırnağı sarı çiçekleri ehrâmını havaya doğru yükseltiyor, koyu renkli çimenliğin içine seyr eylemiş bulunan ak sorguçları görünüyor ve bir buğday başağı – oraya nereden geldiğini Allah bilir – yalnızca büyüyordu. Otların içine gölgeleri altında keklikler boyunlarını uzanarak geziyorlardı. Hava pek kuş nağmesiyle doluydu. Şahinler kanatlarının uçlarıyla havayı kamçılayarak gayr-i muharrik süzülüyor, haris nazarlarla çimenliği tedkik ediyorlardı. Uzakda ovaların genişliği içinde kaıp olan birkaç göl üzerinde keşif bir bulut halinde uçuşan bir yabanî kaz sürüsünün tîz çığlıkları işitilirdi. İstep martısı mevzûn hareketlerle yükselerek göğün koyu maviliği içine dalıyor, ba’zen’ bize ben, siyah nazar oluyor, ve ba’zen’ de güneşin ziyası altında latif ve beyaz parıldıyordu. İsteplerim, isteplerim, ne kadar güzelsiniz, hay şeytan!.. Ne kadar güzelsiniz![2]
Yaz gelince kuru ve şiddetli sıcaklar başlar, otlar sararır ve kurur, toprak yer yer çatlar ve istep tatsız ve gözleri yaran bir yeksenakı ile uzayan nihayetsiz bir düzlük, bir çöl olur. Yazı kısa bir sonbahar ta’kip eder vesonra fırtınaları, şiddetli soğukları ile kış çatlar, karların pek beyazlığı tabi’atı kefen gibi sarar. Artık ne sen, ne renk ve ne de hayata devalet eden hareket… Ve artık istep ölüdür…
Ukrayna, kara toprakların bir kısmıyla Dinyepr’in orta ve aşağı havzalarını, kısmen’ Dinyepr’in ve Buğ havzalarını ictira eden sahanın adıdır.
İslav edebiyatında Ukrayna isteplerinin hususi ve müstesna bir mevk’ı vardır. Şarkî Avrupa islav şa’ir ve muharrirlerinin çoğu isteplerin güzelliğini ve burada hür yaşayan kazakların kahramanlıklarını tasvir ve türennüm etmişlerdir. Gogol’ün “Taras Bulba”sında mevzu’u Ukranya’nın Polonya’ya karşı uzun ve kanlı mücadelesidir. Büyük Rus asanıyla yazan Koltsov (1808-1842) “Hür istepim, ‘aziz istepim, muhteşem istepim…” diye feryad ediyor.

(Burada muhtelif asırlarda inşa edilmiş kiliseler bulunuyor. Vak’anüvis Nestor, Lavra yeraltı mezarlığında medfûn)
Madam Dubograsova “Ukranya’da “Şato hayat” adında bir e’ser vücuda getirmiştir. Tolstoy bir piyesinde Zaporogların jeçasında Ukranya kahramanlarından, kazak hetmanlarının eski merkezlerinin harabesinden bahs ediyor. Piyes şöyle biter:
❝ Bilir misin o memleketi ki orada Polonez ve Ruslar uzun müddet döğüşmüşlerdir. Ve orada kerim haklar ve Ortodoks dini içün o kadar kahramanın kanı dökülmüştür. Ruhumun özlediği bir orasıdır, bir orası!..
Ukranya, Polonez şa’irleri içün de zengin ilham menbu’u olmuştur. Zaleski “İsteplerin ruhu”nu yazmıştı. Litvanyalı Adam Mitskeviç’in şu sonatı istepte bir akşamı tasvir ediyor:
❝ Kuru bir okyanusun genişliği üzerine atıldım. Burada araba yarısı suya batmış bir sandal gibi yeşillikler içine dalar. fısıltılı bir çayırda getirinin ortasında, bir çiçek tufanının altında mercan aralarına benzeyen yığınları çiğnemekten sakınıyordum.
Fakat işte karanlık yayılıyor. Ne geçid ne tepe!.. Göğe bakıyor, kimilerin kulağuzları olan yıldızları araştırıyorum ve orada yükselen fecir midir? Hayır! Parıldayan Dinyestırdır ve orada dimdik duran da Akkerman feneridir!.. Duralım!.. Ne sukût! Şahin, gözlerin seçemeyeceği kadar yükseklikte, turnaların uçuşlarını, bir çimen filizi üzerinde bir kelebeğin sallandığını, yılanın parlak göğsünü öne sürüp geçtiğini duyuyorum. Bu sessizlik içinde kulağımı öyle kabartıyordum ki Litvanya’dan bir ses geleydi duyacaktım. Yürüyelim!.. Kimse çağırmıyor!..[3]

Yine bir Polonyalı şa’ir Vincent Pol “Yurdumuzun şarkısı” adlı şi’irinde Ukranya istepleri içün ne hararetli bir muhabbet if’ade etmiştir. Bu şi’irin son parçasını aşağıya alıyorum:
❝ Arazi sel yarıntılarla denize kadar iner, buradan boğuk bir inleti işidilir şarkı halı terennüm eder ve rüzgar eski kemikleri ağartır.
Denize, Karadeniz’e doğru Dniyeperin aktığı geniş limanlara doğru! Haydi atım bu genişlikde ilerleyelim! Çünkü yalnız Ukranya’da yaşanılır![4]

Fakat bütün bu şa’ir ve muharrirler arasında Ukranya’nın hududsuz isteplerini en yüksek bir aşk ile seven, güzelliğini en samimi heyecanla ternim eden Ukranya’nın istiklali içün inleyen Ukranyalı hassas ve ateşli bir şa’ir Taras Şevçenko’dur. Onun tercümesini aşağıya nakil ettiğimiz şi’iri derin vatan muhabbetinin istiklal aşkının kutlu bir if’adesidir:
❝ Ukranya
Ukranya, Ukranya!.. Ninem, nineciğim! Sevgili yurdum! Hatıran kalbimde ateşli bir tashîr uyandırıyor… Heyhat!.. Senin cesur kazakların, kırmızı jupanların nerede? Buncukların, hetmanların ne oldu? Hepsi yandı… Yeni!.. Lacivert denizde dağlar ki, şanlı mezarlar ki bu gama …
Dağlar susuyor! Deniz oynamakda devam ediyor, mezarlar kendi kendilerinin rüyası içindedir. Ve kazak oğulları üzerinde ise ha’inler hakimdir.
Oyna ey deniz! Dağlar susunuz! Sahralar hep o rüya içinde kalınız! Ve siz ey kahraman kazakların oğullar, ağlayınız! Ağlayınız, çünkü sizin içün mükeddir olan budur.[5]


“Sultana mektub” adındaki levhadan
Rıdvan Nafiz
[1] Тургенев «Лес и степь»
Далее, далее!.. Пошли степные места. Глянешь с горы – какой вид! Круглые, низкие холмы, распаханные и засеянные доверху, разбегаются широкими волнами; заросшие кустами овраги вьются между ними; продолговатыми островами разбросаны небольшие рощи; от деревни до деревни бегут узкие дорожки… Но далее, далее едете вы. Холмы все мельче и мельче, дерева почти не видать. Вот она наконец – безграничная, необозримая степь!..
[2] Гоголь «Тарас Бульба»
Вся поверхность земли представлялася зелено-золотым океаном, по которому брызнули миллионы разных цветов. Сквозь тонкие, высокие стебли травы сквозили голубые, синие и лиловые волошки; желтый дров выскакивал вверх своею пирамидальною верхушкою; белая кашка зонтикообразными шапками пестрела на поверхности; занесенный бог знает откуда колос пшеницы наливался в гуще. Под тонкими их корнями шныряли куропатки, вытянув свои шеи. Воздух был наполнен тысячью разных птичьих свистов. В небе неподвижно стояли ястребы, распластав свои крылья и неподвижно устремив глаза свои в траву. Крик двигавшейся в стороне тучи диких гусей отдавался бог весть в каком дальнем озере. Из травы подымалась мерными взмахами чайка и роскошно купалась в синих волнах воздуха. Вон она пропала в вышине и только мелькает одною черною точкою. Вон она перевернулась крылами и блеснула перед солнцем… Черт вас возьми, степи, как вы хороши!..
[3] Адам Міцкевич «Кримські сонети»
Переклад Максима Рильського
Акерманські степи
Пливу на обшири сухого океану. Як човен, мій візок в зеленій гущині Минає острови у хвилях запашні, Що ними бур'яни підносяться багряно. Вже морок падає. Ні шляху, ні кургана... Шукаю провідних зірок у вишині. Он хмарка блиснула, он золоті вогні: То світиться Дністро, то лампа Акермана. Спинімось! Тихо як!.. Десь линуть журавлі, Що й сокіл би не взрів,— лиш чути, де курличе. Чутно й метелика, що тріпається в млі, I вужа, що повзе зіллями таємниче... Я так напружив слух, що вчув би в цій землі I голос із Литви. Вперед! Ніхто не кличе.
[4] Wincenty Pol «Pieśń o ziemi naszej»
W jarach kraj ku rzekom spada, Ziemia głuchym jękiem gada, Dumka mówi o przeszłości, A wiatr bieli stare kości... Hej, ku morzu, ku Czarnemu, Ku limanu szerokiemu, Na południe Dniepr tam płynie! A cześć Ławrze! Sława Bogu! Hulaj, koniu, po rozłogu, Nam żyć tylko w Ukrainie!
[5] Тарас Шевченко «Тарасова ніч»
Україно, Україно! Серце моє, ненько! Як згадаю твою долю, Заплаче серденько! Де поділось козачество, Червоні жупани? Де поділась доля-воля, Бунчуки, гетьмани? Де поділися? Згоріло А чи затопило Синє море твої гори, Високі могили? Мовчать гори, грає море, Могили сумують, А над дітьми козацькими Поганці панують. Грай же, море, мовчіть, гори! Гуляй, буйний, полем! Плачте, діти козацькії,— Така ваша доля!