Стаття про Тараса Шевченка Ридвана Нафіза в журналі “Хаят” за 17 лютого 1927 року
Стаття про Тараса Шевченка османською з журналу Хаят (Життя) за 17 лютого 1927 року. Її написав Ридван Нафіз, депутат трьох скликань турецького парламенту. Статті про Україну, написані автором після особистого відвідування, виходили три тижні поспіль. Перша стаття з назвою “Україна” вийшла 3 лютого і розповідала про мальовничі українські степи. Стаття друга під заголовком “Українці” вийшла через тиждень – 10 лютого. В ній автор зробив короткий екскурс в історію України. Заключна стаття серії з назвою “Тарас Шевченко” вийшла 17 лютого. Її Ридван Нафіз повністю присвятив Тарасові Шевченку, котрий, на його думку, був одним із трьох українців, які виплекали сучасну українську культуру (разом з Кулішем і Костомаровим).
Усі виноски в тексті належать авторові, окрім українського еквіваленту цитованої частини “Заповіту”, його додала я для можливості наочного порівняння перекладу з оригіналом.
Rıdvan Nafiz – Ankara: Mehmed Emin (Erişirgil) , 17 Şubat 1927.
Hayat Mecmuası
cilt: I, sayı: 12, sayfa: 235-237
IІІ
Taras Şevçenko

Малюнок з першої статті серії за 3 лютого 1927
Ukrayna’da müzelerin, mekteblerin, kütübhanelerin kıra’at salonlarının duvarlarında Lenin’in ve ihtilal büyüklerinin resimleri yanında kulaklarını ısırtan büyük kalpağı, ablak çehresi, sarkık pala bıyıklarıyla bir Zaporog Kazağını andıran bir adamın muhallef-ı vaizyet ve kıyafetde portreleri nazar-ı dikkat celb eder. Bu adam, şa’ir vatanperver Taras Grıgorovıç Şevchenko’dur.
Onu Ukrayna’da büyük, küçük; köylü, şehirli; çiftçi ve ‘amele, münevver ve cahil herkes tanır, hemân her Ukraynalı onun birkaç şi’irişi kıymetli birer yadigâr gibi hafızasında saklar. Şevçenko, memleketinin güzelliklerinden, tarihinden; halkın ruhundan ilham alan bir şa’ir sıfatıyla sevilir; Ukrayna’nın hürriyeti uğrunda acı ve ıstırab çeken, felaketlere, belalara sevine sevine göğüs geren bir kahraman, bir vatansever gibi takdis edilir. Hürriyet ve istiklal mücahedeleri arasında en çok yad edilen, hatırası hiç tozlanmayan odur.
Taras Şevçenko 1814’de Kief vilayetinin Zvenoğradka kasabasının Kirilovka adındaki köyünde doğmuştur. Bu köy Engelhard adında bir senyorun malikanesi idi. Şevçenko’nun babası bir köylüdür. Sekiz yaşında baba ve anasını kayıb eden Şevçenko köyünün da’ire-i ruhaniyesinde kelisa ilahileri öğretilen bir mektebe devama başladı. Bu mektebde iki sene tam ma’nasıyla bir esir gibi en sefil hıdmetleri ifa etdikden, çok çetin ve ıstırablı bir hayat geçirdikden sonra mezamir ve sarfı öğrenebildi. Bundan sonra mu’allimi onu kendi yerine arada sırada cenazelerin başınsa mezamir okumağa göndermeğe başladı. Fakat bu işden aldığı ücretin onda biri bile kendisine kalmıyor, mu’allim bütün parayı zorla ondan alıyor ve içkiye sarf ediyordu. Çok def’a işini bitirib mektebe döndüğü zaman mu’allimi ölü gibi sarhoş bulurdu. Bu adam çok zalimdi. Yalnız Şevçenko’yu değil, bütün talebesini kamçı ile merhametsizce dövüyordu. Hayatın ilk senelerinde tesadüf etdiği bu müstebid, onda bütün cebbar kuvvetlere karşı derin bir nefret ve husumet uyandırmışdı.
Bir gün yine bir cenaze başından döndüğü zaman mu’allimi sızmış olarak buldu ve ondan bütün zulümlerinin intikamını almağa karar verdi. Kamçıyı buldu ve küçük kollarının bütün kuvvetiyle yerde bihuş yatan kalbsiz sarhoşu dövdü dövdü, sonra çok hoşuna giden kara ve kıymetsiz resimlerle dolu bir kitabı da çalarak yakın bir kasabaya, Lizyanka’ya kaçdı ve orada da kilisanın dyakosuna hidmet etmeğe başladı. Fakat bu adam da merhametsizlikte ötekinden aşağı kalmıyordu. Orada da duramadı, Tarasovka köyüne firar etdi. Bu köyün kilisa hanendesi köylüler arasında ‘eizze tesavirindeki maharetiyle şöhret kazanmışdı. Ona müraca’at etdi. Fakat hanende Şavçenko’nun, bir musavvir değil bir kunduracı bile olamayacağını söyleyerek red cevabı verdi. Şevçenko me’yus ve müte’essir köyüne döndü ve kararını verdi: çoban olacak, kırlarda herkesden uzakda sürüsünü otlatırken mektebden çaldığı resimli kitabı okuyacakdı. O sırada senyör, köyden hususi hıdmetlerinde kullanmak üzere bir çocuk istedi. Serseri ve kimsesiz Şevçenko’yu kendisine götürdüler. Senyorun ondan istediği iş çok basit ve kolaydı:
Senyorun istirahat odasının yanındaki küçük odada beklemek ve çağrıldığı zaman hidmete koşmak, senyorun çubuğunu hazırlamak, suyunu vermek… Şevçenko’nun serkeş ruhu hidmete bir dürlü alışamadı. Odasında sessiz ve hareketsiz beklemek ona çok güç geliyordu. Ekseriya yarın sesle hazin haydamak şarkılarını söylüyor ve apartmanın duvarlarını süsleyen resimleri eline geçirdiği bir kurşun kalemle istinsah etmeğe çalışıyordu.
Efendisi seyahati çok seviyordu. Kiyef’e, Vilna’ya, Petersburg’a gidiyor, ba’zen küçük hıdmetçisini de beraber götürüyordu. Bu sıkıntılı vaz’iyetde onun yegâne eğlencesi resim yapmaktı. Otelden otele dolaşırken duvarlardaki resimlerden ba’zılarını aşırmış ve bir koleksiyon vücuda getirmişdi. Bu koleksiyondaki resimler ona model oluyordu.
Vilna’da bulundukları sırada bir gece efendisi baloya gitmişdi. Şevçenko fırsattan istifade ederek şamdanı yakdı, arka odalardan birine çekildi, koleksiyonunu açarak resim yapmağa başladı. O kadar dalmışdı ki sa’atlerin geçtiğini anlamadı; hatta kapunun açıldığını ve efendisinin girdiğini bile fark etmedi. Senyor küçük yaramazın kulaklarını yakaladı ve yüzüne iki tokat durdu. Ertesi günde arabacısına kamçı ile dövülmesini emir etdi. Bu emir büyük bir vazife-i şinaslıkla tatbik edildi.
1832’da Şevçenko 18 yaşına girdi. Efendisi onun istediği gibi hıdmetçi olamayacağını nihayet anlamışdı. Petersburg’da bulunduğu sırada Şevçenko’nun musırâne ricalarını kabul ederek onu dini tesavir yapmakla ma’aruf Şirayyef adında birinin yanına verdi.
Şirayyef hem kilisa hanendesi, hem falcı ve hem de güya ressam idi. Şevçenko gündüzleri onun yanında bulunur, gece olunca yazlık bağçeye gider ve aylı bahar gecelerinin aydınlığında heykelleri tersime çalışıyordu. Artist İvan Maksimoviç Sosçeno’yu burada tanıdı. Onun tavsiyesiyle sulu boya portreler yapmağa özendi. Bir gün senyör Şevçenko’nun yaptığı resimleri gördü ve beğendi, bundan sonra ona metreslerinin resimlerini yapdırmağa başladı. Senyorun bu resimler mukabilinde ba’zen bir rubleye kadar para verdiği oluyordu.
1837’de resimdeki yüksek isti’dadını gören ve takdir eden ba’zı san’atkârlar kendisini sanayi’-i nefise akademisi katibliğine takdim ve senyordan kurtarılmasını rica etdiler. Bunun içün Şevçenko’nun hürriyet bedeli üzerinde Engelhard’le pazarlık yapıldı. O zamanın en meşhur ressamlarından Brülof şa’ir Zukofski’nin bir portresini yapdı. Bu portre piyangoya vaz’ edildi. Kont Vilhorski’nin yardımıyla piyango hasılatı olarak 2500 ruble kadar bir para toplandı. 1838’de Şevçenko’nun hürriyeti satun alındı. Hürriyete kavuşan Şevçenko akademinin derslerine devam etdi ve Brülof’un en sevgili bir talebesi ve arkadaşı oldu. Brülof istibdaddan ve çardan nefret ederdi. Şevçenko’nun hissiyatına iştirak etmedi aralarındaki samimi rabıtayı takviye eden bir ‘amil oldu. 1844’de Şevçenko, sanayi-i nefise me’zunu oldu ve artist ‘unvanını kazandı.
Şevçenko ilk şi’irlerini yine yazlık bağçede yazdı. 1840’da ilk def’a olarak Kobzar’ı[2] neşr etdi. Bu eş’ar mecmuası onu Ukrayna şa’irlerinin ilk safına geçirdi. İlk eserleri tamamen halk hayatından uzak kahramanlar hatıralarından mülhemdir. Bunlarda o, halkın ıstırablarını, acılarını, ümidlerini, terennüm etmişdir. Daha sonra “Haydamaklar”ı, 1841’de “Kırlangıç” ve “Fener”i neşr etdi. Otobiyografyasında ilk edebî tecrübeleri hakkında şu satırlar vardır:
Ukrayna’nın vakur ilham perisi, uzun müddet benim mektebde, uşak odasında seyahat esnasında ziyaret etdiğimiz lokantalarda, şehir otluklarında hırpalanmış ve ciyadetini kayıb etmiş olan ruhumdan kaçıyordu. Fakat hürriyet havası hislere mütevazı baba yuvasında geçen çocukluğun safiyetini i’ade edince o, beni muhabbetle karşıladı ve bu uzak memleketde bağrına basdı.
Akademiyi ikmal eden Şevçenko Kief Darü’l-fünûnuna resim profesörü ta’yin edildi. Bu suretle yıllarca mütehassir kaldığı memleketine kavuşdu. Daha o tarihde kudretli be yüksek bir şa’ir şöhretini kazanmışdı. Bu şöhretden istifade etdi ve mahiyetine siyasî fikirlerini telkine başladı. Fa’aliyeti yalnız şehre inhisar etmezdi. Köyleri de sık sık ziyaret ve köylülerle temas ederdi. Bu köy cevelanlarında o bir köylü gibi giyinir, ceblerine buğdayı doldurur ve doğru köyün küçük meyhanesine giderdi. Orada köylülerin derdlerini dinler, onlarla birlikde halk şarkıları söyler ve sonra hepsini bir masa etrafına toplayarak telkinatına başlar, çar ve hükümetle millet arasındaki münasebeti açık bir dille ve onların anlayacağı şekilde izah ederdi:
Cebinden bir buğday danesi çıkarır ve masa üzerine bırakır ve işte bu çardır, derdi. Bu danenin etrafına nazırlar ve ‘umumi valileri sonra daha küçük me’murları, zabitleri, büyük arazi sahiblerini ve zadegânı da’ireler halinde sıralardı. Nihayet cebinden bütün buğdayları çıkararak da’irelerin üstüne atar ve “İşte!.. derdi. Bunlar da biz, millet!… Haydi şimdi bana çarı, ceneralleri ve zaddegânı gösteriniz!..”
Şevçenko, Kiyef’de kendisi gibi düşünen ve duyan Ukrayna muharrir ve müttefikleri ve bilhassa Kostomarof ve Kuliş’le tanışdı. Bu üç mümtaz zeka Ukrayna’nın edebî ve fikrî hayatında esaslı bir inkılabın hakiki ‘amilleri oldular; milli hareketleri tanzime çalıştılar. Bilhassa Şevçenko’nun nüfuzu altında edebî fa’aliyetler daha müsmir bir istikamete, halkçılığa tevcih etdi. 1840’dan evvel benliğini yeni duyan bütün milletler gibi Ukraynalılar da tarihine sarılmışlardı. Edebiyat içün yegâne muttebi’ ilham mazi idi. Şi’irlerin mevzu’ları ‘umumiyetle mazideki kahramanlıklar, kazaklar ve on yedinci ‘asrın istiklal mücadelesi idi; Hetmanlar devri milli hürriyetin altın devri gibi muhayyeleleri cezb ediyordu; yeni nesil bu cereyana kapılmış; Şevçenko bile ilk eserlerini romantiklerin te’siri altında vücuda getirmişdi. Ma’mafih o, kendisini bu te’sirden çabuk kurtardı. Milli tarihi esaslı bir şekilde tedkik etdikten ve şeref ve kutsiyet halesi içünde gösterilen kazakların hususu menfa’atler içün da’ima halkı feda etdiklerini, Ukrayna’nın uğradığı felaketde en büyük günah hissesinin kazaklara ‘aid olduğunu anladı ve veatandaşlarını da ikaz etmek istedi. Muharrirlere ve şa’irlere
❝ Bırakınız, diyordu, eski kazak kahramanları mezarlarında istirahat etsinler halka kabusu tatlı bir rüya gibi göstermeyiniz, aradığınız ateşi mazinin gölleri içinde bulamazsınız, beyhude yere Hetmanların heykellerimi mazlum halka hürriyet timsalleti gibi göstermeyiniz; halka dönünüz, onu seviniz ve dinleyiniz!.. Zalim mezarları önünde mersiyeler söyleyeceğinize mazlum içün ağlayınız, gönlünüzün hazinesini onu kurtarmak içün sarf ediniz!..
Bu hitabetin te’siri görüldü; edebiyat sahasında halka doğru hareketler başladı. Mevzu’larını halkın hayatından hissiyatından alan kuvvetli eserler neşr edildi.
1846’da başda Sevşenko, Kostomarof ve Kuliş olmak üzere küçük bir vatanperverler cem’iyeti te’sis etdi. Cem’iyete, yeni nesil üzerinde mu’essir olacak münevverler ‘âzâ olabilecekdir. Cem’iyetin siyasî ideali sıkı merkeziyetçi bir devlet yerine çarın himayesi altında dahili hayatlarında müstakil devletlerden müteşekkil bir ittihadı ikame etmekdi. Cem’iyet; Servajin ve cesmanî cezaların ilgasına, eşraf ve zadegânın ha’iz oldukları imtiyazların ref’ine çalışacak, halkı tehzib ve tenvir içün kitablar çıkaracak ve münevver zenginlerin yardımıyla mektebler açacakdı. Bu gayeleri tahkik etdirmek içün hiç bir zaman silaha muraca’at edilmeyecek, ‘ilmî ve edebî fa’aliyetlerle iktiza edilecekdi. İki islav ‘azizinin Metod-Kiril’in ismini alan cem’iyetin ‘âzâsı ez-zamanda çoğaldı. Fakat hükümet bu teşkilatdan haberdar oldu. Mu’esseleri ve ‘âzâları muhtelif şekilde tecziye etdi. Şevçenko nefer olarak Orenburg’a ve orada Orsk’a sevk edildi.
1849’da Aral gölünün haritasını yapmak içün gönderilen bahriye yüzbaşısı Butakof’un riyaset ettiği heyet-i fennîyeye refakat etmesine müsa’ade edildi. İki sene Aral gölü kıyılarında dolaşdı, sulu boya resimler yapdı. Butakof Orenburg’a dönerken Şevçenko’yu da beraber götürdü. Burada Şevçenko Polonez muharrirlerinden Bronislas Zaleski ile tanışdı, dost oldu. Orenburg’da askerî hıdmetlerden istisna edilmişdi; yaptığı resimleri de satabiliyordu. Bir küçük zabit Şevçenko’nun sivil elbise ile şehirde dolaşdığını, şarkı söylediğini ve resim yaptığını İmparatora bildirdi. Hal bu ki İmparator Nikola, şa’iri yazı yazmasına, resim yapmasına, şarkı söylemesine müsa’ade edilmemesi kaydıyla Orsk’a nefy etmişdi. İhbar üzerine derhal Orenburg’a bir tahkik heyeti ‘izam edildi. Şevçenko tekrar Orks’a ‘iade edildi ve hapishaneye atıldı. Daha sonra Manenşlakda Novopetrovsk istihkamına gönderildi. İmparator Nikola’nın ölümüne kadar sıkı bir nezaret altında orada kaldı. Yeni çar siyasî mahkumları afv etdi. Şevçenko’nun da afvı içün dostları, bilhassa kendisine bir hemşire muhabbetiyle merbut bulunan prenses Barbara Nikolayovna du Repin hükümet nezdinde teşebbüsde bulundular; fakat teşebbüsleri neticesiz kaldı. Muhabbet sanayi’-i nefise akademisi re’is-i sanisi kont Tostoy’u şa’irin afv emrini ihtihsal edebildi.
1859’da Şevçenko Petersburg’a geldi ve sanayi’-i nefise akademisine ‘âzâ oldu. Mesa’isine tekrar başladı; orada son şi’irlerini neşr etdi, kısa bir otobiyografi yazdı. Menfadan avden etdikden sonra bir halk kütübhanesi teşkl edcek eserler vücuda getirmeğe teşebbüs etdi. Fakat yalnız iki cild neşr edebildi ve 1861’de Petersburg’da vefat etdi. Dostları kemiklerini vasiyeti mucibince çok sevdiği vatanına, Ukrayna’ya nakil ve Kanyof civarında defn etdiler. Şevçenko’nun ölümüyle Ukrayna yalnız en mümtaz şa’irini değil, ‘aynı zamanda en temiz ve vefakâr evladını da kayıb etdi. Ziya’nın tevlid etdiği te’sir bunun içün derin ve ‘umumî oldu. Şevçenko, zekâsının nurunu ve kalbinin ateşini mazlum ve sefil halkın hürriyet ve sa’adetine vakf etmişdi. “San’at san’at içindir” diyen, cehalet ve esaret içinde bunalmış insanların istirabatına lakayd kalan hodkâm edebiyatın düşmanı idi. Genç şa’ir ve muharrirlere “Halka doğru!.. diyordu. En feyizli ilham menba’nı onun sinesinde bulacasınız!..” Bütün samimi mefkureciler gibi o da metin ve cesurdu; hayatında bir dakika yılgınlık ve za’af göstermedi; dostu Kostomarof’un dediği gibi:
❝ Halkın arzularını ve hissiyatını örten perdeyi yırtdı; diğerlerinin istibdaddan korkarak söyleyemeyecekleri, ruhlarının derinliklerinde sakladıkları, göğüslerinde boğdukları hisleri en gür bir sesle söylemekten çekinmedi.
Şevçenko, sağlığında bütün Ukraynalı münevverlerin rehberi ve mürşidi idi, öldükten sonra da vatandaşları onun şi’irlerini okuyarak heyecanlarını bir zaman geçdiği halde bu ateşli halk şa’irinin hatırası hala gönüllerde yaşıyor ve şi’irleri hala dillerde dolaşıyor.[3]
Rıdvan Nafiz
[1] Rıdvan Nafiz Bey’in 10’uncu nüshadan beri devam eden kıymetli tedkikleri bu nüshada nihayet buluyor, geçen iki makalede b’azı hatalar kaldığı teessüfle görüldüğünden ber-vech-i zir tashih olundu.
- Birinci makalede üçüncü sahifesinin birinci satırında حوزه kelimesi حوضه olacakdır.
- İkinci makalenin ikinci satırındaki 924 tarihi 1234, daha aşağıdaki 14 rakamı da 12 olacakdır.
[2] “Kobzar” halk destanlarını “duma” terennüm edenlere verilen addır.
[3] Kiyef’in güzel bir yaz akşamında küçük bir motorla Dinyepr üzerinde dolaşırken genç bir gazeteci bana Şevçenko’nun bir Ukraynalı musiki-şinas tarafından besteleyen vasiyet’ini terennüm etdi. Bu şi’irin tercümesini istedim. Verdiler. Aşağı nakil ediyorum:
Vasiyet
Öldüğüm zaman beni sevgili Ukrayna’da istepin ortasında öyle bir yere gömünüz ki oradan geniş tarlalar, Dinyepr ve tepecikler görülsün, meşhur Dinyepr’in gürültüsü işidilsin!.. Beni oraya gömünüz ve kalkınız!.. Zincirleri kırınız, düşmanların ha’in kanlarıyla hürriyeti sulayınız ve beni bu aile, bu hürriyet ailesi içinde unutmayınız, küçük ve tatlı bir kelime ile anınız!..
Як умру, то поховайте Мене на могилі Серед степу широкого На Вкраїні милій, Щоб лани широкополі, І Дніпро, і кручі Було видно, було чути, Як реве ревучий. […] Поховайте та вставайте, Кайдани порвіте І вражою злою кров’ю Волю окропіте. І мене в сім’ї великій, В сім’ї вольній, новій, Не забудьте пом’янути Незлим тихим словом.